2 Nisan 2012 Pazartesi

Terence Davies Söyleşisi - İKSV

İstanbul Film Festivali ilk söyleşisini, festivalinde açılış filmi olan "Aşkın Karanlık Yüzü"'nün yönetmeni sevgili Terence Davies ile yaptı. 31 Mart Cumartesi günü saat 16.00'da İKSV salonun önünde toplanmış söyleşinin başlamasını beklerken, çok bekletmeden içeri aldılar. Bay Davies, bir kenarda oturmuş bizim yerleşmemizi bekliyordu ve gerçekten inanılmaz sempatik bir adamdı!
Gelelim söyleşiden notlara; bu söyleşinin adı, sinemada belirsizliğin keyfi ve tehlikeleri idi ve buna dair bize üç tane örnek izletti. 
Size Terence Davies'in hayatından yazı boyunca bahsedeceğim. İlk olarak gerçekten "Aşkın Karanlık Yüzü" Davies'in kendisi kadar naif ve zarif bir film. Yani adama baktığınızda filmden büyük parçalar görebiliyorsunuz çünkü kendisi de çok kırılgan duruşlu biri.
Cümlelerine ilk olarak sinemanın anıları yakaladığını söyleyerek başladı. "Anı donduran, anıları yakalayan bir mekanizma sinema" dedi ve buradaki belirsizliklerin çok önemli ve adeta köşetaşları olduğundan bahsetti. 
John Ford'un Teksas 1886'sının açılış sahnesi ile başladık bu belirsizliği izlemeye ve daha sonra Venedik'te Ölüm'den bir sahne ve son olarak "Cries & Whispers"dan izlediğimiz kesit ile bize belirsizlik derken neyi kast ettiğini net olarak açıklamış oldu.


"Sinema düz bir yapı değil" diye devam etti sözlerine. "Müzik gibi, alt yapısı farklı bir dünya" dedi ve bunları söylerken o kadar heyecanlıydı ki, gerçekten kendisinin de dediği gibi küçük bir çocuk gibiydi.


Yavaştan sorular gelmeye başladı ve bir kaç tanesini ben de yazacağım çünkü bu söyleşi bir sinema dersiydi. Bir izleyici kendisine kağıt üzerinde belirsizliği yakalayabilme şansınız oluyor mu? Mümkünse nasıl yakalıyorsunuz? dedi. Davies'de storyboard hiçbir zaman yapamadığını çünkü buna yeteneği olmadığını fakat bir sahnedeki her şeyi en ince detayına kadar kağıda döktüğünü ve okuduğunda her şeyin gözünün önüne geldiğini söyledi. "Gördüğün her şeyi tabi ki kağıda aktarman imkansız bir şey, sadece zor bir sahnede aktriste rehberlik yapabilirsin başka bir şey yapamazsın."


Başka bir soru ise son filmi Aşkın Karanlık Yüzü için geldi. "Oyuncuları nasıl bu moda soktunuz?" Davies bunu şöyle cevapladı, "modu günlük değil, shot shot ayarlaman lazım. Bazı günler modumuz çok düşük olduğunda çekime başlamıyordum. İngilizlerle çalışmak zaten çok zor! (Kendisi de bir İngiliz ve gülüyor burada) Bir filmi çekerken iç gözünle görmen lazım, bu şekilde rehberlik yaptım oyunculara ve bu yüzden iyi olacağını biliyordum. Ama bir yandan da oyuncuları deneysel özgürlüklerinde serbst bıraktım. Asla bu şekilde olmak zorunda demedim. Ama kafamda uymayan bir doğaçlama olursa ortada, o zaman müdahele ettim. Bu yüzden bizim filmimiz böylesine içten oldu. Eğer sahnenin anlamını bilirseniz, ne çekeceğinizi de bilirsiniz."


Her seferinde şunu özellikle vurguladı," bir işi yaparken içinizde tutku ve espri anlayışı yoksa gerçekten işiniz çok zor. Böyle insanlara da rastlarsanız, uzak durmalısınız."


Daha sonra tekrardan "Aşkın Karanlık Yüzü"  hakkında konuşmaya başladık ve bize anlattıklarına göre, her filmden önce ona dair bir görüntü(look) oluşturmaya çok dikkat ederim ve bu sefer 1950'leri anlatıyorum ve ona dair bir ortam yaratmam lazım. Bulduğumuz mekanla ilgili, ışıksal look'u vermek için birkaç deneme çekimi yaptık ve sadece bir lambayla işimizi halledince buranın bizim mekanımız olduğunu fark ettik. Zaten filmin geçtiği evin sahibi 60 senedir orada oturuyormuş ve içerisindeki hiç bir şeye dokunma gereği bile duymadık, zaten istediğimiz retro görüntüyü bize sağlamıştı."


Bunların devamında Davies nasıl yönetmen olduğunu anlattı, " bir cuma günü eve geldim ve televizyonda BBC açıktı, bir program vardı ben de oraya senaryomu yolladım ve 6 ay sonra beni arayıp senaryomu çok beğendiklerini, benimle yönetmen olmam koşuluyla çalışmak istediklerini söylediler. O an ki şokumu unutamam, çünkü daha önce hiç yönetmenlik deneyimim olmamıştı!!"  Bu lafının üzerine kendisine ben bir soru sordum ve benim de sinema okulunda okuduğumu, 3 senedir burada olmama rağmen hala her çekimden bir gece önce karnıma ağrılar girdiğini, uykusuz kaldığımı, yarının altından nasıl çıkacağımı bilemediğimi, kendisinin bu durumu nasıl aştığını sordum. O da bana hiç bir zaman bu durumu aşamayacağımı, tam tersi bu stresin her geçen gün daha da çoğalacağını söyledi! :) Bu, işi ciddiye aldığımızın bir göstergesi olduğundan aslında çok iyi bir şeymiş. Daha sonra çok güzel bir şekilde benimle konuşup, hiç bir şeyin imkansız olmadığını, iyi bir çalışmayla her şeyin altından kalkabileceğimizi söyledi. 


Başka bir konuk filmindeki müzikler ile ilgili bir soru sordu ve kendisi de bazen bir sahneyi bir müziğe göre yazdığını ve o müzik için çok büyük telif ödemek zorunda kalabileceklerini bildiği halde ısrarla küçük bir çocuk gibi ben bunu istiyorum!! diyerek tutturduğunu söyledi. Diyorum ya, o kadar sempatik bir adamdı ki, kesinlikle orada olmalıydınız!! Müziklerden bahsederken, yine anılara döndü ve bir kokunun bazen sizi geçmişe götürdüğünden bahsetti. Bunun üzerine kendi annesinin vefatı ve annesine olan aşkını anlatırken gözleri doldu, sesi titredi, sustu. Sanırım tüm salon o anda ona sarılmak istedik :) 


Netice itibariyle, önümüzde dört tane projesi varmış, bir kaç tanesi uyarlama olmak üzere çalıştığı yeni projeler için heyecanından bahsetti ve tam bir ev düşkünü olduğunu, evinden hiç çıkmak istemediğini, özel hayatında çok sıkıcı bir insan olduğundan bahsetti :) Bütün bunlardan bahsederken bize kendini çook sevdirdi!



Aşkın Karanlık Yüzü Terence Davies'in festival kapsamında gösterimde olacak çok güzel bir filmi. Bir gösterime kendisi de katılıyor. Mutlaka gidip filmi görmenizi tavsiye ederim. Yarın film hakkında da bir eleştiri yazacağım ve yarın 16.00'da yine salon İKSV'de Persepolis'in yaratıcısı Marjane Satrapi ile birlikte olacağız! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder