25 Şubat 2011 Cuma

43. SİYAD Ödülleri


43. SİYAD ( Sinema Yazarları Derneği ) Ödülleri 24 Şubat akşamı Maslak Tim Center'da sahiplerini buldu. Şenay Gürler'in sunduğu geceye, Türk sinemasının birbirinden değerli sanatçıları katıldı.

Televizyonda da canlı yayında yayınlanan, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Garanti Bankası'nın katkılarıyla gerçekleştirilen geceye, Istanbul Arabesque Project grubu da mini bir konser ile eşlik etti. Davetliler gecenin sonunda Gazino Beyoğlu'nda yapılan kutlama partisine katıldı.

Reha Erdem'in "Kosmos" filmi geceden, en iyi film dahil 5 ödülle dönerken, Seren Yüce'nin "Çoğunluk"'u 10 dalda aday gösterildiği geceden 4 ödül alarak ayrıldı. Çağan Irmak'ın filmi "Prensesin Uykusu" ve Selim Demirdelen'in "Kavşak" filmi gecede sadece 1 ödül sahibi olabildi.

Gece boyunca 13 dalda ödül kazanan yapıtlar açıklanırken, Onur Ödülleri ve Ahmet Uluçay Umut Ödülleri de sahiplerini buldu. 2010 yılında ülkemizde vizyona giren yabancı filmler arasında da yapılan seçimde, Micheal Haneke'nin "Beyaz Bant" isimli filmi en iyi yabancı film ödülünü kazandı.


43. SİYAD ÖDÜLLERİ

En İyi Film: Kosmos (Yapımcı: Ömer Atay)

En İyi Yönetmen: Reha Erdem (Kosmos)

Cahide Sonku En İyi Kadın Oyuncu Performansı: Sevinç Erbulak (Prensesin Uykusu)

En İyi Erkek Oyuncu Performansı: Bartu Küçükçağlayan (Çoğunluk)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Performansı: Nihal Koldaş (Çoğunluk)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Performansı: Settar Tanrıöğen (Çoğunluk)

Mahmut Tali Öngören En İyi Senaryo Ödülü: Seren Yüce (Çoğunluk)

En İyi Görüntü Yönetimi: Florent Herry (Kosmos)

En İyi Kurgu: Reha Erdem (Kosmos)

En İyi Sanat Yönetimi: Ömer Atay (Kosmos)

En İyi Müzik: Selim Demirdelen (Kavşak)

En İyi Belgesel: Direnişçi (Yönetmen: Murat Utku)

En İyi Kısa Film: Bisiklet (Yönetmen: Serhat Karaaslan)

Ahmet Uluçay Umut Ödülü: Cahit Çeçen (Kahpe Devran adlı belgeseliyle)

Onur Ödülleri: Tuncel Kurtiz, Yusuf Kurçenli ve Cahit Berkay.

2010’da gösterime giren Beyaz Bant-Das Weisse Band (Yönetmen: Michael Haneke) filmi ise Yılın En İyi Yabancı Filmi seçildi.


Bu yazımı, www.kosekapmaca.net sitesinde de bulabilirsiniz!

15 Şubat 2011 Salı

Aşk Tesadüfleri Sever


Özgür, baba mesleği olan fotoğrafçılık mesleğinde çok gelişmiş ve ünlü bir fotoğrafçıdır. Deniz ise güzel bir oyuncudur ve mesleğini çok sevmektedir. Bir gün erkek arkadaşının ailesiyle yemeğe gider fakat yemeğin gidişatı hiç te güzel olmaz ve sevgilisiyle kavga edip çıkıp gider. O sırada bir fotoğraf sergisine rastlar ve sergi açlışının kendi çocukluk fotoğrafı olduğunu fark eder.

Ertesi gün sergiye gider ve sergi sahibi Özgür ile tanışır. Özgür'ün çocukluk arkadaşı olduğunu öğrenen Deniz, erkek arkadaşıyla olan problemleri, Özgür'ün samimiyeti ve ilgisi yüzünden onunla yakınlaşır ve bütün bir hayatı 3 gün içinde inanılmayacak şekilde değişir..


Film hakkında çok fazla bilgi yazamadım çünkü ağzımdan çıkacak en ufak bir sözün spoiler olmasından korkuyorum. O kadar güzel bir filmdi ki, o kadar güzel işlenmişti ki her şey gerçekten tesadüfler bir insanın hayatında bu kadar olabilir mi ya da olsun ya benim hayatımda da olsun dedirten bir film.


Mehmet Günsür ve Belçim Bilgin o kadar tatlı bir çift olmuş ki, Belçim Bilgin meğer öyle güzel bir oyuncuymuş ki, bugüne kadar neredeydin dedirtti :)


Yalnız anlamadığım bir şey, neden film Mehmet Turgut'un hayatı etrafında geçmiş. Özgür'ün hayatı, Mehmet Turgut'un hayatı resmen. Foto Turgut, Mehmet Turgut'un babasının Ankarada'ki studyosuymuş. Özgür'de baba mesleği ile fotoğrafçı oluyor ve evindeki bütün fotoğraflar Mehmet Turgut'a ait :) Filmin fotoğraflanması Mehmet Turgut tarafından yapılmış anlaşılan ama kendisi de çok sağlam reklam yaptı anlaşılan film ile. Sergide de küçük bir rolü vardı hatta. Tam bir figürasyon olarak :)


Son olarak filmin en can alıcı noktasından bahsetmek istiyorum ki, soundtrackleri. Gerçekten bugüne kadar izlediğim filmler içerisinde, soundtrackleri bu kadar güzel oturtmuş, bu kadar yerli yerinde şarkı seçimi yapmış, insanı şarkılarıyla ağlatabilen çok az film gördüm. Şebnem Ferah'tan tutun, Müslüm Gürses'e Teoman'a TNK'den Mehmet Günsür'ün kendi güzel sesine kadar, her şey o kadar yerli yerinde olmuş ki, gözyaşlarıma ben bile engel olamadım.


Netice itibariyle düşünmeden gidin diyebilirim size. Hatta hiç beklemeyin hemen gidin. Sevgiliyle giderseniz birbirinizin kıymetini anlarsınız, arkadaşla giderseniz, aranızda bir şeyler varsa duygular açılabilir, yalnız giderseniz bol bol ağlayıp bir sevgili ararsınız. Hadi iyi seyirler.

Sosyal Ağ



Bu hafta sizlere Altın Küre Ödülleri’nde en iyi senaryo, en iyi beste, en iyi yönetmen ve en iyi yapım ödüllerini alan, 27 Şubat 2011’deki Oscar Ödülleri’nde tam 8 dalda aday gösterilen Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in hayatını konu alan, David Fincher imzalı Sosyal Ağ ( The Social Network)’dan bahsedeceğim. www.kosekapmaca.net sitesinden de, yazıyı görebilirsiniz :)

2003 yılı güz döneminde Harvard Üniversitesi’nde okuyan bilgisayar programcısı dahi Mark Zuckerberg, bilgisayarının başına oturup yeni bir proje üstünde çalışmaya başlar. Bir yandan bloguna yazılar yazıp, siteler programlarken, diğer yandan da Harvard Üniversitesi’nin veri tabanına izinsiz olarak girip, bütün kız öğrencilerin fotoğraflarını alıp hangi kız daha güzel diye kıyaslanabilecek bir site yaratır. Site, okul öğrencileri tarafından iki saatte tam yirmi iki bin tık alınca, okulun internet ağı çöker. Bu durumdan dolayı şaşkınlık içinde kalan okul yönetimi, Mark’a disiplin cezası verir. Fakat bu disiplin cezası onu çok fazla etkilemez, aksine kendisinin daha büyük ve evrensel bir proje başlatarak, internet dünyasında bir devrim yaratmasını sağlar. Bir yandan yarattığı devrimi geliştirmeye çalıştıran Mark, diğer taraftan en yakın arkadaşı ile arasındaki sorunlarla ve siteyi sahiplenmeye çalışan insanlarla uğraşırken, böylesine büyük bir başarıyı nasıl sağlamıştır?



Filmde Mark Zuckerberg’i canlandıran Jesse Eisenberg, bu seneki Oscar Ödülleri’nde en iyi erkek oyuncu ödülüne aday gösterildi ve bence bu ödülü kesinlikle hakkeden bir oyuncu. Bir dahiyi canlandıran Jesse, rolünün üstesinden öylesine güzel gelmiş ki, insan onun da dahi olup olmadığını düşünmeden edemiyor.



David Fincher’ın imzası olan bir film, tabii ki tansiyonsuz ve yavaş düşünülemez. Nitekim filme kendinizi öylesine kaptırıyorsunuz ki, nasıl bittiğine şaşıyor insan. Müzikler, geçişler ve kurgu çok başarılı olmuş.



Bir de filmde bonus bir oyuncu var ki, o da Justin Timberlake. Napster’ın çılgın kurucusu Sean Parker’ı canlandırıyor. Biz de öğreniyoruz ki, Mark Zuckerberg Facebook’u kurduktan sonra, Sean Parker kendisiyle görüşüp, ona büyük şirketlerle iş görüşmeleri ayarlayıp binlerce dolarlık reklâmlar almasını sağlamış ve Facebook üzerinde de hisse sahibi olmuş. Fakat filmin devamında başına hiç iyi şeyler gelmiyor kendisinin.



Sosyal Ağ, özellikle neredeyse etrafınızdaki her iki kişiden birinin Facebook hesabının olduğu bir dünyada yaşarken, ilginizi çekebileceğini düşündüğüm bir film. İzlemenizi tavsiye ederim.