27 Kasım 2009 Cuma

2012



Geçen gün msn'de iken bir arkadaşım, yazar hanım 2012'yi seyretmediniz mi, göremedik eleştirilerinizi :) dedi, o kadar hoşuma gitti ki. Demek ki birileri tavsiye almak için, fikir edinmek için ilgileniyor blogumla o gazla gittim hemen seyrettim :)


Film için söyleyecek o kadar çok şeyim var ki, nereden başlayacağım bilemiyorum. En iyisi önce yereyim bir güzel :P


Şöyle ki, '' ben Hollywood filmiyiiiiiiiim!!'' diye bağıran bir senaryomuz var ona hiç şüphe yok..

''Görsel efekt şöleniyim, aklınızı alırım'' dediği de çok açık. Gel gelelim, Hollywood'un başrol oyuncularını 'tanrısallaştırma' olayına..

Hikayeyi anlatmama gerek var mı bilmiyorum ama yine de bir özet geçelim..


2012'de dünyanın sonunu geleceğine kesin karar veren Amerikan bilim adamları, bu kıyametten kurtulmak için dev gemiler inşaa ederler. Fakat kıyamet, tahmin ettiklerinden çok daha erken gelmiştir, kendilerini ve bu gemiye bilet alan insanları kurtarmak için yalnız 2 günleri vardır.
Jackson Curtis ( John Cusack ) çocuklarıyla birlikte ormanlık bir araziye kamp yapmaya gider ve burada bir zamanlar olan gölün artık varolmadığını, arazinin dikenli tellerle korumaya alındığını fark eder.. Ertesi gün, çocukları ve eski eşinin yaşadığı California'nın yok olacağını öğrenen John, ailesini ve eski eşinin sevgilisini de alarak Çin'e doğru uzun bir yolculuğa çıkar.


Şimdi gelelim bu yolculuğun muhteşem saçmalıklarına :)

John Cusack, bir adet limuzinle saniye saniye yıkılan California'nın her an bir adım ilerisinde bir uçtan diğer uca, uçarak kaçarak ulaşmayı başarıyor. Fakat bu sırada yıkılan caddelerden uçuyor, yıkılan binalardan geçiyor, çöken köprülerden salise farkıyla kurtuluyor.. yok artık Lebron James arkadaşım dedirtiyor size..


Bir sonraki komedimize gelince, hani minik uçaklar vardır ya, pırpır uçaklar gibi sevgili Curtis ailemiz ve annenin sevgilisi, bu minik uçakla yıkılan ülkeden Miami'ye kadar mutlu mesut uçuyorlar tabi arada benzin almaya duruyorlar haklarını yemeyelim ama, sadece iki-üç kez uçuş dersi almış estetisyen üvey babamız, bu felakette nasıl bu kadar usta uçak sürebiliyor? :)
Bkz:

Daha sonra benzin almak için indikleri yerde Bay Curtis minik kızıyla birlikte bir haritayı bulmaya gidiyor.. Onlar bu yolculuktayken magma tabakası yükselmeye başlıyor ve korkunç patlamalar oluyor.. Öyle patlamalar ki gökyüzünden alev topları nokta atışı yapıyor resmen fakat biz tabi ki başrol oyuncumuz ve minik kızı için üzülmemizin saçma olduğunu biliyoruz, nasılsa kurtulacaklar. Nitekim altlarındaki karavanla uçaklarına doğru son hızla giderken, asfaltın yarılması sonucu karavan yeryüzünün dibine doğru düşmeye başlıyor.. Herkeste bir çığlık, eski eş ve çocuklar ağlıyor, üvey baba daha soğukkanlı uçağı hareket ettirmeye başlıyor daha fazla vakitlerinin olmadığını bilen tek insan çünkü. Fakat o anda arkamıza bir bakıyoruz ki, yarılmış sonsuzluktan bir el çıkıyor, arkasından da Jackson Curtis, nam-ı değer ölümsüz Jackson :)
Peki yaa koskocaman, Boeing tarzı bir uçağı ( içinde bir düzine araba var uçağın, büyüklüğünü siz tahmin edin ) yaklaşık 30 metrelik bir pistte kaldırabilen pilot arkadaşımıza ne demeli ? :) 30 metre diyorum ya.. Nasıl bir mantıktır bu :) Havalanırken Eyfel Kulesi'nin tepesine çarpıp deviriyorlar onun üstüne de espri yapıyorlar. '' O neydi ? - Eyfel Kulesi'ni devirdik dostum ! Muhahaha '' diye bir muhabbetleri oluyor :D
Hepsi iyi güzel hoş, dostlarımız öyle ya da böyle Çin'e uçuyorlar. Bir de tabi levha tabakalarının kaymasından dolayı kıtalar birbirine yaklaşıyor ve Çin, Fransa'ya gayet yakın oluyor o yüzden çok sürmeden geliyorlar Çin'e. Buna bir lafım yok. Gemiye kadar da geliyorlar.. Gizli gizli gemiye giriyorlar o sırada bir terslik çıkıyor ve geminin kapısı sıkışıyor, kapanmayınca gelen tsunami yüzünden gemi su almaya başlıyor ve gemi arkasını bölme bölme kitleme başlıyor amaa bizim kahramanımız ne yapıyor, kapıyı kapatmak için derin bir nefes alıp suların arasına dalıyor elinde bir fener, makaraya sıkışan kabloyu çıkartacak. O sırada fark ediyoruz ki, Curtis ailesi balıkgillerden geliyor :D İnanılmaz sağlam görme yetileri ve suyun altında 3.5dk falan durabilme ile yeni dünya da Guiness Rekorlar Kitabı'na girebilirler.
Sonuna da eski eş ile barışıp sonsuza kadar tekrar mutlu olabilsinler diye, annenin sevgilisini makaralara sıkıştırarak öldürmüş senaristler..
Peki ya Danny Glover'in Amerika Başkanı olması ve yapılan gemilere binmeyi reddedip, ülkesinde vatandaşlarının yanında ölmesine ne demeli.. Amerika başkanından bahsediyoruz.. Amerika başkanı :) Vatansever, dürüst, örnek vatandaş Amerika Başkanı :))
Yani anlayacağınız, film saçmalıklar daniskası.. Şu anlattıklarımdan bile nasıl bir şey ile karşılaşacağınızı tahmin edebilirsiniz.
Fakaat...
Bugüne kadar ki, en güzel, en etkili görsel efektleri barındırdığını kimse reddedemez. Yani eğer filmi görsel şölen olarak seyrederseniz, çok güzel not alır sizden. Yani kesinlikle efektler konusunda haklarını yiyemeyiz.. İzlemesi oldukça keyif veren bir film..
Fakat birazcık mantığına girerseniz işin, o zaman yine ' Ölümsüz Amerikalılar ' rituelini görürsünüz :)

9 Kasım 2009 Pazartesi

Nefes : Vatan Sağolsun



Bu film hakkında bir şey söylemeyeceğim. Çünkü sadece izledikten sonra anlayabilirsiniz nasıl bir şey olduğunu. Sadece şunları söyleyebilirim ki ; kadar hala seyretmediyseniz, kesinlikle çok şey kaybediyorsunuz ve bu söyleyeceğimi kimse bilmez ama film bundan 12 sene önce yaşanan bir olayda bir kaç küçük değişiklik yapılarak çekilmiş. Zira ben bu hikayeyi yıllar önce çok yakınım olan bir insandan dinledim..

Teklif


Sandra Bullock, yine çok güzel bir romantik komedi ile karşımızda :)


Ünlü bir yayınevinde yöneticilik yapan Margaret Tate ( Sandra Bullock ) ukala, bekar, feminist ve aşırı despot bir kadındır. Aynı zamanda bir o kadar da güzeldir. Bütün bu özelliklerinin yanında, asistanı Andrew Paxton ( Ryan Reynolds )'a hayatı zehir etmek, en sevdiği şeylerden birisidir. Bir gün patronu, göçmenlik bürosundan bir telefon geldiğini ve gerekli evrakları zamanında vermediğinden dolayı çok kısa süre içinde ülkeden sınır dışı edileceğini söyleyince, Margaret çok büyük bir çıkmazın içine düşer ve çareyi, 'zavallı' asistanı Andrew'la evlenmekte bulur. Fakat hiç bir şey göründüğü kadar kolay değildir. Göçmenlik bürosunun bu evliliğin formalite icabı olmadığına inanması lazımdır ki yanında çalıştığı 3 yıl boyunca Margaret asistanını sadece bir köle olarak görmüştür. Şimdi önünde, ''müstakbel kocasını'' tanıması ve göçmen bürosuna bunun formalite olmadığını göstermesi için sadece dört günü vardır. Aksi taktirde kendisi ilk uçakla Kanada'ya, asistanı Andrew ise hapise gidecektir.


Sandra Bullock her zaman ki gibi oyunculuğunu konuşturmuş :) Bu dört gün içinde, o despot kadının aslında neden bu kadar soğuk ve acımasız olduğunu öğrenecek, biraz aile sıcaklığıyla nasıl farklı bir kişiliğe büründüğünü göreceksiniz..


Skor Peşinde


Filmin orjinal adı, Sex Drive. Amerikan Pastası tadında, çok güzel bir komedi filmi :)


Ian ( Josh Zuckerman ) 18 yaşında, asosyal, ezik bir tiptir. Fakat en kötüsüyse, hala bakirdir. 18ine kadar hiç kız arkadaşı olmamış olan Ian, internetten tanıştığı bir kıza kendini kaptırmaya başlar. Ailesinin haftasonu şehir dışına gitmesini fırsat bilen Ian, en yakın arkadaşı Lance ve Felicia ile, internet aşkı olan kıza gitmeye karar verir. Fakat yola abisinin taptığı arabası, ,''bay Yargıç'' ile çıkınca, yol boyunca başlarına gelmeyen kalmaz. Lance'in çapkınlıkları yüzünden gözü dönmüş bir adam tarafından kovalanmalarından tutun, her türlü teknolojiden uzak, naif bir hayat yaşadığını zannettiğimiz Amiş topluluklarının partilerine kadar, bulaşmadıkları olay kalmaz. En çok eğlendiğim kısımlardan bir tanesi ise Ian'ın kas yığını, yakışıklı abisi Rex'in kendisi hakkında yaptığı bir itiraftı :)


Film boyunca gerçekten çok eğleneceğinizi temin edebilirim.
İzlemelisiniz ! :)


Not : Aile büyükleriyle falan izlenecek bir film değil, izleyecekseniz yalnız ya da arkadaş grubunuzla izleyin :)